Merhaba’ya Aç!

Merhaba kelimeler, merhaba cümleler…

Merhaba içimdekiler, Merhaba kahvem, sigaram ve melodilerim.

Uzun bir ihmalkarlık sonrası hepinizi bir araya getirdim. Bana alınmamanız, gücenmemeniz o kadar harika ki! Fıtratınızda kusurun olmayışı o kadar enfes ki…

Hrrrr! diye arzuladığım son şeylerden biri…


İlk merhabadan bu yana otuz dakika geçti, ancak bu kadar satır çıkıverdi.

Ne oldu, ne zaman oldu? Küstüm mü sizlere! İnsan hiç küser mi kelimelere…

Yoksa küstürürler mi her şeye!

Yoksa, yoksa siz mi küstünüz bana?

Yoksa, yoksa içimdeki çocuğun (Pue’nin) gidişine mi bu tepki?

Cevap yoktu hiçbir yerde. Suskunluk, dolup taşmıştı her şeyde.


Düşünüyorum, yüzlerce yazdığım blog yazısını düşünüyorum. İnsanların her yazımdan sonraki davranış modellerine bakıyorum. Ya da geçmişte yazdığım onlarca yazının altına yazılmış yorumlara.

Galiba küsüyorum insanlara. Hayır, hayır…

İnsanlara değil, insanlığa. Kusursuz insan yoktur ama kusurlarına çözüm bulamayanlara. Halinden şikayet duymayanlara. Ya da içime umut ekip, siktir olanlara…

Sen küsmez miydin?

Çoktaaaaan çekip gitmez miydin?

Hııııh…

Kandır kendini!


Merhaba demeli, seni her şeyle barıştırabilecek her şeye Merhaba demeli…

Sahi en son ne zaman tebessümlü yeni bir Merhaba içimden çıktı ki!

Küsmeye şaşmamalı ama toparlanmalı. Bir yolu olmalı.

Sanki, sanki herkesi ve her şeyi geride bırakmalı. Şimdiye kadar olduğu gibi yeniden sıfırdan başlamalı.

Seni geçmişe götürecek her şeyden ve herkesten arınmalı. Ya da etrafındakiler de kendini arıtmalı. Aksi halde bekliyor hepimizi karanlığın en ücra noktaları…

Mother filmi gibi mi olmalı?


Yak bir sigara tekrar. Yazı dağınık olsa da, anlayacaktır yine de kafası güzel çalışanlar.


Yirmi dakika daha geçti!

Sahi nerede bu insanlar? Twitch’te olmadığı kesin.

Bir yıl geçti, bir avuç insanı çıkartırsak geri zekalı gerisi.

Anlık gaza gelen, reisçi, kardeşçi tiplerinden oluşan tipler hepsi.

Ahhh bir de onlardan beslenen kesim var tabi ki…

Küçücük memelerini sütyenle şişirenlere ne demeli? Hıh!

Ya kafamızdan büyük memeleri…

Periscope’tan ne farkı kaldı ki?


Bir çok insan bana orası farklı burası oyun mecrası dedi.

Doğru, Twitch’te oynamak daha kolay. Açık açık göstermiyor, niyetlerini oyunun içine gizliyorsun. Donete’leri herkesin gözüne sokarak gönderip, sokacak bir delik arıyorsun. Bulamayanlar ya da aramaktan sıkılanlar elleriyle oynamayı tercih ediyorlar.

İnsan her yerde insandır! Boşuna eşeğe altın semer vurmadı büyüklerimiz. Bize öğretmek için yaptılar. Öğrendi mi insanlık?


“Ahhh, belki de hata bende. Çok ısrarcıyım bu Twitch’te” dediğim an kızdım kendime.

Sorun Ülke’de…

Şimdi de hak verenler ve ülkeden siktir olup git diyenler geldi aklıma.

Hepsi tahmin edilebilir canlılar, nasıl tahammül ediyorlar? Tahmin edilebilir olmak nasıl oluyor da koymuyor?

Benimki de soru şimdi! koyacak delik arıyorlar, buna mı gocunacaklar…


Hazırla her şeyi.

Çantanı, kameranı, kitaplarını, notluklarını…

Çık dışarı…

Unutma, umut yoksa yaşamda yoktur demiştik.

Hatırla, bir avuçta olsa güzel insan keşfetmiştik.

Hazırla kendini!

Ve tebessümle Merhaba diyeceğin insanlara doğru git…

Bir yolunu bul ve hepimizi dirilt!

“Merhaba’ya Aç!” için 6 yorum

  1. Bazen küsmek gerekir, bazen çekip gitmek, bazen aşamamak gerekir, bazen tüm sınırları zorlamak.

    Bazı anlar yakana küsersin. Başını ne kadar çevirsen de olumsuzluklara, etrafını çepeçevre sarıyor işte bir süre sonra. Yüzleştiğin tüm insanlığın aç ağız kokusu. Ne kadar tahammül edebilirsin ki? Bazı anlar işte. Bazı anlar böyle acıdan miden bulanır.

    Bir insanı en çok da nadasa bırakılmış yürek tarlasına ekilen boş umutlar bitirir. Hani bilirsin işte. Beklenti dediğin şey hep sızlayan diş gibi yoklar seni. Ne kadar beteri olursa olsun, ne kadar düşersen düş, ne kadar boğulursan boğul zifiri karanlıklarda, gözlerin hep o ışık hüzmesini arar. Çünkü seni alıştırdılar. Sözler verdiler. Yalnız olmadığına inandırdılar.

    Buraya kadar olan her şeyde payıma düşeni alıyor ve kabul ediyorum.

    Şimdi gelelim yine sana.

    Sermayen kağıt parçası değildi hiçbir zaman. Öyle olsaydı keşke, İnan bana çok kolay olacaktı.

    Sen yürek avcısı olmayı tercih ettin. Elini taşın altına koyanlardan değil, ağırlıktan kangren kesilmiş ellerinle can vermeyi tercih ettin. Toprağa ektiğin ağaçlar ile bugünden çoktan kestiğin umudunu gelecek için beslemeyi tercih ettin. Herkesin “ben” diye sustuğu dünya pazarında “biz” diye avaz avaz bağırmayı tercih ettin. Kendi sesin yankılanınca o boşlukta, böyle üzülmen normal değil mi?

    Bir ah desin vefa!

    Sarsın, sarmalasın seni.

    Bir sigara daha ısmarlayım sana uzaklardan. Daha fazlası için umut tohumunu kendi göğsüme ekeyim, incitmeyim senin tarlanı.

    “Buradayım” demiştin ya hani kimsenin bilmediği dilde o gün,

    “Yanındayım” diyebileyim diye sabah zor olmuş belli ki bu gece.

    “Sen her zaman okumaktan keyif alacağım bir Serçe olacaksın” demiştin ya hani,

    “Seni okumaktan ötesindeyim” diyebileyim diyeymiş.

    Bir sigara daha?

    Gök anneye bak. Bağışladığımız balonlarla melek olmuş tüm çocukları sevindiriyor. Yerin 7 kat altına, göğün 7 kat üstüne ektiğin zamana teslim ol.

    Unutma, sahte bir varlıkla boşlukları doldurmaktansa, sana hep dürüst bir yalnızlıkla güç olacağım.

    Bu hikaye, bu yaşam, bu tercihler her yönüyle sensin. Ama pes etmek bizden olmayacak.

    Herkese selam, sana tahammül… 🎈🎈🎈

  2. Neslihan Acar

    Dudağım arasına sıkışmış bir “merhaba” yı hatırlattı bana. Bursa’da yaşayan ama aslında Bartın’lı bir annenin çocuğuydum ben. Büyüklerim o zamanlar ekip biçiyor dönüm dönüm arazileri. Okul başlamadan önce tatil için gitmiştim o yaz. Hava sıcak, günlerden hasat!
    Anneannem o gün “imeci var” demişti. Anlamamıştım… Koştur koştur tarlaya gittim, içimdeki o keyfetme arzusuyla. Onlarca kadın harıl harıl çalışıyordu birden gözler bu küçük kıza çevrildi.
    “Hoşgeldiy bakay” onlar o kadar samimiydi ki ben bu samimiyeti daha önce hiç görmediğimden ve o hasat yerinin dağınıklığından olsa gerek şaşkın bir ses tonuyla “merhaba” demiştim. Herkes bir ağızdan “abıy” diye bağırıp kahkaha attı. Kimi gelip saçımı okşadı, kimi entarimin kimin aldığını sordu.
    Alışmaya başladıkça sevdim ben bu durumu. Çünkü herkes olduğu gibiydi, herkes samimi…
    Harman yerinde işler o zamanlar zordu ama hiçbir zorluk bu kadar güzel olmuyordu.
    Orak ve tırpanlarla kadınlar sabahın kör saatinde gelir ekinleri biçmeye başlar. Öğle saatlerinde bilmem kaç derece sıcağın altında işler devam eder. Üstelik kimse “öf” bile demez. Şen, şakrat meydan. Kocakarılar türkü söyler, kızlar kıkır kıkır. Akşama doğru gelir erkekler. Buğdaylar toplanır. Başak kısmı sapından ayrılır. Öğütülmeye gidenler bir yana, saman olanlar bir yana… Akşam komşuda toplanılacak daha.
    .
    .
    Aradan yıllar geçti. Şimdilerde bu işleri o imeci toplulukları yerine büyük mekanik cihazlarla birkaç erkek işçi yürütür oldu. Emek vererek paylaşmanın, samimi sohbetlerin, dostlukların arasına giren bu mekanik cihazlar değil mi? Sözde hayatımızı kolaylaştırmak için üretilen yeni şeyler, bizi birbirimizden uzaklaştırmadı mı? Bu satırları okuyan kaç kişi benim o çocukluğumda aldığım birkaç günün hazını alabildi? Her şeye kolay ulaşabildiğimiz için her şeye kolay tüketir olmadık mı?
    Periscope’de böyle tükenmedi mi?
    Demem o ki arkadaş,
    Tarla aynı, mahsül aynı, insanlar AYRI!
    İnsanlar ayrıldı diye toprak küssün mü mahsüle?
    Çantanda yüzlerce tohum varken,
    Toprak da senin, mahsül de senin, ben imeci olmaya geldim!

  3. Bu notalar … Kalp atışımın sesini duyuyorum ,parmak uclarımda güm gümgüm , kalbimin orası mı? Gogsum mu ? Beynim mi ? Hayır hayır her yerde eşit dagılmıs … Dur bir saniye müzik bitti cok kısa tekrar basa al, neden bu kadar kısa suruyor …spotify gel buraya sana ihtiyacım var su an , o yuvarlak donguye bas simdi tamam, bir daha bas ustunde 1 yazsın surekli tekrar edecek bu anda saklı kalacak bu hisler.Çıkarıp tekrar dinledigimde, yıllar sonra ilk defa bambaska bir yerde tünediğin yatagında, denizi izlerken şu an yazdıgın bu satırlar ve hala hissedebildigin için gurur duydugun kendin kalacaksın … Bu anı unutma … Bak yine yaptın gizli dosyalarına bir anı daha kaydettin . Düştüğün anı hatırlamak gibi mi bu , yoksa yeniden dogdugunu mu ? What the hell bilmiyorum ama güç veriyor, yaptın bu sefer de yaptın dedirtiyor. Nasıl başardın ? Kırılmadın mı ? Çok … Kelimelerimi secmek istemiyorum , silmek değil akıp gitsin istiyorum …bak o melodiler basladı yine … Duşa girip, suyu sonuna kadar aç yine , zorunda olmadıgın anlar onlar , rahat ve özgürce … Bak şimdi de kulaklarında başladı güm güm güm … Kırılmadın mı dedim sana cevabı bu kadar kısa kesmene izin vermeyecegim bu sefer ? Çoook … Sinirlenmedin mi ? Çoook …. Ama beni ben yapan şeylerden vazgecmeme engel olacak kadar güçlü değillerdi… Izin vermedim … Anlamadığını sanıp şiddetini arttırdıklarında ne oldu peki ? Beni tanımaya daha surelerinin oldugunu düşündüm … Neden aklına, bile isteye bunu yaptıkları gelmedi peki ? Işte bu soru … Hayatın boyunca hiç bir zaman cevaplayamadıgın o soru yine karsına geldi … ” Aklıma böyle bir şey gelmiyor … ” Ama neden? ” Bilmiyorum…’ aklıma gelenler ihtimaller ve olasılıklardan ibaret. Ama ”işte bundan” dedigim uzerine ipek bir elbise gibi oturan bir cevap değil hiçbiri . Beni tatmin etmiyor … Eger sayet bu gercekse cevabım sadece kendi insanlıgımdan umut kesmedigim surece aksini kanıtlamaya calısanların sesi bana sadece saliselik ulasır ve silinir… Hiç var olmamıs gibi …
    Telefon caldı şimdi de niye çalıyor ki su an… Sırası değil …
    Bak şimdi de torpido gozune saklanmıs, kup seker kutusununun ust kapaklarına karalanmıs, babamın yumurta veresiye listesi geldi aklıma… Okuyanlar haricinde baskalarının bu yanımı gormelerine caba harcamıyor olmam bencilliğim mi ? Hakkım mı peki ? Cevap cok net geliyor hakkım . Arabayı da yıkattım bugun miss oldu … Dagınık gidiyorum , duzensizlik içindeki duzeni gorebilecek kıvrımları gormek istedigimden … Okuyup da anlamadıklarını dusunmek hiç seceneklerinde yoktu , algıları ve yorumlamaları farklı diye üzülmüyor musun peki ? Itiraf ediyorum ” uzuluyorum ” ama onlara zaman vermem gerektirdiği düşüncesi oranını hep milim milim duşürüyorum . Hayatıma kattıklarımın kıymetini, anları, hissedilenleri, paylasılanları, hazları unutmamak benim sucummuş gibi düşündürtmelerine izin vermiyorum ,vermem … Kimse için ben olmaktan vazgecmedigim gibi … Sadece susuyor musun peki ? Hayır cevabı vermekten de vazgecmedim ama maksadım dogru, mantıklı olanı paylasmaktı … Kalmak,durmak istedikleri yeri kendi belirlediler diye sorumlusu ben mi olmalıyım yooo yoooo bu hiç adil değil … Mantıgın hangi duyguyu doruklarda yasamanın sana iyi geldigini belirlemede yol gosterici oluyorsa , hangi ara doruklara cıkma cesaretimizi kaybettik demedin mi yıllarca ?
    Kelimelerin sana ne ne zaman kuser biliyor musun ? Sen var olanı inkar edip sakladıgında… Aloha, hola, hey , merhaba halil … Hoşgeldin …
    Bu satırlar oznesi, nesnesi ve yukleminin bireye değil , bireylere ait oldugu bir mavi yolculuktur … Bir ozneye itaf etmek isterseniz sadece şulehan …

  4. Seçtiğin şarkı bile duyabilene notalarıyla şu soruyu soruyorken, cevabını bulamadığın sorunun esler ve 20 dakika molaları verdirmesi çok normal değil mi?
    Soru mu ne?
    Dinle bak ne diyor; Neden Neden zor …… bu kadar?
    Ve durmadan tekrar ede ede….
    Zor değil aslında sandıkların en büyük neden, yanında sandıkların, seviyor sandıkların, dürüst sandıkların, samimi sandıkların, içten sandıkların, kendinden emin,sandıkların, sandıkların, sanacakların…
    Neydi?
    Hıhhh mı…
    Hep filtrelerim iyi çalışır diyen bir adam için bu acı gerçeği kabullenmek de zor tabi, sanma filtrelerini en son ne zaman elden geçirdin?
    Aslında sana en başından minik minik sinyaller vermediler mi? Ama sen hayır dedin, öyle değil dedin ve aynı sonlara bir çok kere geldin ve geleceksin büyük ihtimalle..
    “Mother filmin de ki gibi mi olmalı?”
    Zaten 5 ömrün o film gibi değil mi?
    5 tecrübe öylemi olmalı sorusunun cevabı hala verdirmiyor mu sana?
    Öyle olmalıyı 5 kere seçmişsin zaten, asıl soru şu!
    6. da başlamalı mı? Sonrasında 7, 8,9,10,11…….. de gelmeli mi?
    Asıl büyük ömrün içinde aynı sonlarla biten bu küçük ömürler, tahmin edilebilir koca bir ömrü vermiyor mu sana da sonuç olarak, kişiler değişecek senaryo aynı olacak neyi sil baştan o zaman?
    Kişileri mi? Olayları mı? Yaşananları mı? Sonuçları mı?
    Kalanlar da giderek mi yardımcı olsun istiyorsun sana, peki o zaman gidenlere bu kadar zaman ettiğimiz sitem neden?
    “Sanki, sanki herkesi ve her şeyi geride bırakmalı. Şimdiye kadar olduğu gibi yeniden sıfırdan başlamalı.
    Seni geçmişe götürecek her şeyden ve herkesten arınmalı. Ya da etrafındakiler de kendini arıtmalı. Aksi halde bekliyor hepimizi karanlığın en ücra noktaları…” demişsin.

    Sende bırakıp giden mi olacaksın ihtimalde bu açıklamayla, bizde istediğini bulamadı gitti mi diyeceğiz arkandan? Ne farkın kalacak o zaman bırakanlardan?

    Hallo, Assalamou Alykoum, Tungjatjeta, Barev or parev, Kaixo ,Namaskar, zdraveite, Mingalarba Dobré ráno, Hej, Tere päevast, do-rood, Salut, Aloha Namaste, Dia duit, Privet, hello, merhaba,

    Belki tamamını okumadığın bu kelimeler:) senin de tahmin ettiğin gibi bir çok dilde merhaba, eğer bu yazı içinde anlatılmasaydı kaçını anlardın sana ilk söylediğinde, bir kaçını değil mi?

    İşte senin hikayende böyle, anlaşılmayan bilinmeyen bir dildeki merhaba gibi ancak o dili bilenlerin anlayacağı..
    Çok yumuşak bir dille yazamıyorum artık bu çok üzücü, nedeni çok yaşanmışlıklar…

    Oysa ki kocaman bir umut güneşi gibi parlamıştı ilk tanışma anımızda hikaye, güneşin önünü bulutlar kapadı yeri geldi ara ara, yeri geldi güneşi göremedik, yeri geldi ara ara tekrar parladı beklide biz mevsimleri hesap etmedik. Yazın olduğu yerde baharda sonbaharda kışta var…

    Kışı yaşıyor olabiliriz şu ara, o umut dediğin diriliş dediğin aslında mevsimlerden bahar, bunun yazı da gelecek tabi, ama yaz geldiğinde 4 mevsim yaz olmayacağını da yine bilmeli…
    Küresel ısınmaya sebep olarak kutuplardaki buzların erimesiyle mevsimlerin 4 mevsim aynı olmasını umut edere Dünya’nın mahfoluşunu bilinçsizce dilememeli, her mevsimin gelme sırasını kabul etmeli hazırlıkla beklemeli.
    Yazın yazlıkları, kışın kışlıkları giymeli kışın ortasında ben kısa kolluyla gezeceğim diyerek hasta olup üşütmemeli kışın gerekliliklerini yerine getirmeli…
    Her mevsimi yaz olanlarda var ama dediğini duyar gibiyim.. “Bohemian Rhapsody” filminde Freddie Mercury’nin gizli kışını sende görmedin mi? Etrafındaki herkes o yazı yaşıyor sanırken..
    İnsanız biz istemelerimizin sonu olmayan insan, iyisi olduğunda hep daha iyisini daha farklısını isteyen insan, doyumsuz fıtratımızın bir gün doyması gerektiğini beklemek de bu isteklerimizden birisi, hem de en gerçekleşmeyecek olanı…

    Ve demem o ki Merhaba’nın olmasını istediğimiz yerde gizli vedalar ve hoşçakallar olmamalı ki, umut edilen merhabaların hakkı ve verilebilsin…

  5. Zeynep Sena Ülke

    Dünyaydı burası hem iyi hem kötü hem mutlu hem üzgün hem heyecanlı hem yorgun olduğumuz. Bazen küsmüş bazen yaşam isteğiyle devam etmek istemiştik. Yaşama içgüdüsü mü yoksa mutlu olma isteğimi küskünlüklerimizden vazgeçme isteğimiz? İnsanlarda hem iyilik hem kötülük vardı ama kendi içinde kötü taraflarını eritip iyiliklerini besleyenlerle karşılaşmıştın yanında kalanlarda bunlardı güzel beslenen ve birbirini güzel besleyen insanlar. Bir annedir çocuğunu hep en iyi şekilde besleme arzusunda olan duraksız aralıksız hep yanında olmak isteyen ilk kişidir belki de, ama yine de güzel dilim daha büyük güzel insanlar burada ve gidenler üzse de olumsuz olan şeylerden uzaktasın olumsuz olan taraflardan uzaksın bu da büyük bir başarı olabilir filtre işe yarıyordur. Ve böyle bir dünya>kıta>ülke üzerinde yine en güzel şekilde beslenerek yaşamaya devam etme imkanı var bu bile paha biçilemez bence o kadar kötü niyetlere yaklaşımlara ve bakışlara rağmen bir çocuğun böyle bir ortam varken olabileceği en güzel yerlerden biri bence. 🙏

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Scroll to Top