Artçı isyanlar!

“Bir adamın isyanı” başlıklı blog yazımı yazdıktan sonra bir rahatlama oluştu. Yazmak her zamanki gibi boşalmaktı. Zaten uzun zamandır fiziksel boşalmalarımın olmadığını varsayarsak bu kesinlikle tatmin ediciydi.

“Hatta fiziksel boşalma da neymiş!” gibi bir duygu içerisindeyim. Sapyoseksüel olan ben gittikçe aseksüel olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Bunun en büyük etkeni, insanların seksi gözlerinde fazla büyütmesi. Erkekler yiyişmek için kırk takla atarken, kadınlar seviştik o zaman sevgiliyiz modunda takılıyor. Al birini vur ötekine. İnsanların çoğunluğunun salak olmadığı bir konu var mı acaba?

“İşin içine duygu giriyor ise, salaklık kaçınılmazdır.” dedi Rat.

Peki ben kişinin kıvrak zekasına, duygularını kontrol edişine ve olası her durum karşısındaki mantıklı duruşuna hayran oluyorsam ne olacak?

-Bok yoluna gideceksin elbette. Çünkü kişi sana aşık olursa, aptallaşmaya başlayacaktır. Aynı durum erkekler için de geçerlidir ama orana vurduğumuzda bu kadınlarda daha sık görülüyor.

Yani aşk, onda çekici bulduğum her şeyi yok edecektir.

-Tabii ki, zaten aşk yapıcı bir duygu değildir. Seni göklere çıkarır ve her duyguyu en dorukta tüketmeye sürükler. Yapıcı olan sevgidir ama insanlar aşkı tercih eder.

Yine salak oldukları bir konuya geldik yani.

-Duygulardan bahsetmeye devam edersen başka bir sonuç beklemen senin aptallığın olur.

O zaman ben yalnız kalacağım. Ya da “O” kadının gözlerimin önünde aptallaşmasına katlanacak ve yetinmeyi öğreneceğim.

-Ne yazık ki. Biliyorsun ki sana asla duymak istediklerini söylemeyeceğim.

Biliyorum Rat! Zaten söyleme, sen asla mantığından vazgeçme. Bir birey olmasan da, mantık konusunda istisnasız güvenebileceğim tek varlık olarak kal.

-Yazınca dizginleri elimize alabiliyoruz.

Evet katılıyorum ve düşünüyorum.

-Neyi?

Önümüzde bizi bekleyen yılbaşı ve doğum günüm olan günleri. Kompozisyon Evi’nin geçmiş bugünlerinde olan şeyleri. Ve bu sene hiçbir bok olmayacağını. 29 yaşımda yazdığım “Yeni yaşımda da anlanmak” başlıklı blog yazıma ilk yazdığım sene hakkını verircesine bir yorum gelmemişti. Ama 30 yaşıma bastığımda, Kalan Ömrüm başladığında hayatımda olan insanlar öyle leziz öyle güzel yorumlar hediye ettiler ki bana. Hayatımda hiç bu kadar anlandığımı hissetmedim, hayatımda hiç bu kadar özel bir topluluk görmedim diye düşünüverdim. Bir çoğuna Kalan Ömrümün Çocukluk Arkadaşı dedim. Amacım, çocukken edindiğimiz masum, saf olan çocukluk bağlarını büyümüş çocuklarla oluşturmaktı. Ve biliyor musun Rat, bana bunu öyle güzel sundular ki, bir çocuk gibi kandım…

-Suçu sadece Pue’ye atma. Hepimiz kandık. Çünkü inanmaya açtık.

Evet, zaaflarımızdan çok güzel faydalandılar. Hakkını verircesine sevmeyi kimse bilmiyor değil mi? Arkadaşlığın dostluğun tanımlarını kimse anlamıyor. Bir olay anlatmak istiyorum. Konunun ayrıca detayları olsa da sadece konu ile alakalı olan kısımları anlatacağım.

Periscope’ta yayın yapmaya başladığım ilk zamanlardı. Beni birkaç aydır izleyen bir izleyicim bana Iphone telefon hediye etmek istediğini söyledi ve canlı yayında uçak biletimi kesip beni Ankara’ya davet etti. Oraya gittiğimde bir kadın izleyicim beni aradı. Beni çok sevdiğini söyleyen, çok değer veren, dost olarak gördüğünü iddia eden bu kadının telefonunu açtığımda duyduklarım şaka gibiydi.

-Yine duygu, yine salaklıktır kesin 🙂

Evet Rat ama bitirmeme izin ver lütfen. Aramızdaki diyalog şöyle gelişti.

-Bu gece orada mı kalacaksın Halil?
-Evet, neden?
-Orada kalma lütfen.
-NEDEN?
-Onları çok iyi tanımıyoruz, sana kötü bir şey yaparlar.
-Şu an onların evindeyim, isterlerse bunu şu anda da yapabilirler. Neden gece kalma ile alakalı olsun ki?
-Olsun, bak sana hemen bir otelde oda ayarlayayım. Evde işini bitirince gece gidip orada kal.
-Bana ne yapmam gerektiğini mi söylüyorsun!
-Evet, lütfen orada kalma.
-Dostum olduğunu söylüyor ve bana müdahale mi ediyorsun. Hem de baştan sona kıskançlık kokan bir olay karşısında. Bak kızım sana dostluğu öğreteyim. Dost dediğin bu durum karşısında tam olarak şöyle davranır.

“Halil, herhangi bir sebepten ötürü orada kalmak istemezsen, rahatsız olursan bir telefon uzağındayım anında sana bir otel odası ayarlayabilirim. Söylemen yeterli. Burada olduğumu bil, keyifli vakitler geçirmeni diliyorum.” der ve telefonu kapatır. Salak olan insanlar ise, girdiği kıskançlık krizini böyle amatörce saklamaya çalışarak kendini rezil eder. Herhangi bir zaman diliminde bana karışabilmek senin haddine değil. Çizgini aşma, suratına kapatmak istemediğim için son söylemek istediklerini söyle ve telefonu kapa!

Aradan yıllar geçti. Bir zaman önce haber aldım. Başka birine aşık olmuş, intihar etmeye filan çalışmış…

O dönem bana yazdıklarını bir bilseniz, mektupları bir görseniz. Ne güzel bir sevgi yakalamış dersiniz. Tamam da sürekli söylüyorum ya, ben insanları onların istediği şekilde sevdiğim müddetçe beni seviyorlar.

-“İnsanlar, onları istedikleri şekilde sevdiğiniz müddetçe sizi severler.” diye düzeltelim ve senin sözün olarak kişisel tarihimize yerleştirelim.

Evet bu daha genel bir tanım oldu. Yukarıda da yazdığım gibi, henüz kalan ömrümün başında hayatımda yeni olan insanlar o yılbaşında ve doğum gününde o kadar güzel sevdiler ki. Ve ben kovana kadar hayatımda olacaklarını o kadar fazla söylediler ki. Bugün dönüp baktığında, dönüp dalıyorsun. O dönemin umut tohumlarını yeşertenler bu dönemin nefret tohumlarına dönüşmüşler.

“Kirleteceksen asla dokunma” sözünü her fırsatta dile getirip, çok güzel öğrendiklerini gösterdiler.

Bugün sorsan, kirletmemek için gittik derler. Biz gitmedik buradayız derler. Buradayız ama sen yokmuşuz gibi say derler. Hayatımda sorunlar oldu, sonrada aramaya yüzüm olmadı derler.

Derler de derler, kendilerini kandırdıkları yetmezmiş gibi bir de utanmadan beni kandırmaya yeltenirler. Sonra da hayatlarında başlarına gelen bokluklar da “insanlar neden böyle” diye söyleyiverirler.

Sorarım size, güzel sevmeyi beceremiyorken, duyguların hakkını veremiyorken neyi hak ettiğinizi düşünüyorsunuz ki…

Gerçek sevginin hakkını bilmiyor isen, sevmeyeceksin ulan! Ya da oturup öğreneceksin. Öğrendiklerine ihanet etmeden devam edeceksin.

-Kime söylüyorsun ki?

Doğru, işin ucu insan fıtratına çıkıyor. Sonuçta bir bok değişmeyecek.

-Arada müdahale etmem gerekiyor, yoksa gaza gelip aşırı boşalıyorsun.

Evet ama bunu sevenlerde var. Yazdığım yazıda beni anlamak yerine kullandığım sert dilden dolayı aşka gelenlerde var. Resmen, şiddet severler.

-Anlamak? Seni anlamayacaklar bunu sok kafana. Anlıyormuş gibi yapacaklar, anladıklarına inanacaklar. Gün geldiğinde “anladığımızı sanmışız” deyip sıyrılacaklar.

Soktum. Biraz gevşek duruyor, daha iyi oturtmalı.

-Gevşeme!

Biraz eğlenmek istemiştim 🙂

-Farkındayım, bende kontrol etmek istemiştim 🙂 Peki bu sene yılbaşı ve doğum gününde ne yapmayı düşünüyorsun.

Hmmm güzel soru. Taze kanlarımla beraber parti modunda beyinlerine ve duygularına boşalıp sarhoş olmayı düşünüyorum. Ahhh bunu o kadar çok özledim ki.

-Bu hayaller kısmıydı. Şimdi gerçekler kısmına geç.

Yalnız başıma akıl odalarımda kendi içime boşalıp sabah uyanacağım. Ne içeceğim, ne de yeni bir yıla ya da yaşa gireceğimi hissedeceğim.

“Artçı isyanlar!” için 2 yorum

  1. Kelimeler ve cümleler büyük bir şiddetle beynime hücum ederken kontrolü ele alıp yazmaya başlamak zor oldu.. ilk takıldığım nokta seni tanıyor muyum diye irkilmek. Yazdıklarını başka birinin yazdığını bilerek okusaydım ya da kimin yazdığını bile bilmeden baksaydım yazılanlara ki ilgimi bu denli çekeceğini sanmıyorum, yazdıklarını anlamlı kılan bir şeyler var demekki diye düşündüm sonra. Diğerlerinden, varlığına açlığının farkında bile olmayan kişiler arasında seni tanımak bile o kadar ayrı ki anlayabilmek ne haddime.
    Takıldığım diğer bir nokta da elimden geleni yaptım mı yapıyor muyum belki de geç mi kaldım diye düşünmek oldu, kendime pay çıkardım hemen. Bahaneler üretmekten çok elimden geldiği kadarıyla hiç olmazsa yazarak kendimi belli etmeye karar verdim. Belki geç kaldım bilinmez ama inan ondokuz yaşında olmak ve son 3 yıldır seni tanıyor olmak yetmiyor koşarak oraya gelmeye. O kadar çok isterdim ki bir kaç yaş daha büyük olmayı, istediğimde gelebilmeyi.
    Oraya gelenler farkında olmadıklarından çok daha fazla şanslı olduklarının farkında değiller.
    Varmanın bu kadar imkansız bir o kadar da olağan bir hadise olduğunun farkında olmadan yola çıkmak lazım belki de.
    Senin için ne ifade eder bilmiyorum ama ‘Beni istediğim gibi sevememene rağmen seviyorum seni.’ Son üç yıldır becerebildiğim tek şey bu sanırım. Affet.

  2. Bu yazıda daha çok genç olmama rağmen ilerdeki yasantıma dağir hiç birsey bilmediğimi ve bilemiyeceğimi fark ettim. Devam edecek olan hayatımın beni nerelere iteceğini ve nasıl bir insan yapacağını dört gözle bekliyorum…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Scroll to Top