Kiralık Deneyimlere Bakış Açısı

İlk duyduğumuzda ne kadar da itici: Kiralık Deneyimler!

Hâlbuki hayatımız boyunca neredeyse her şey kiralık!

Bazen bir ev,
Bazen bir araba,
Bazen bir eşya kiralıyoruz…
Tatile çıkıyor, otel odası kiralıyor ya da popüler bir restoranda masa kiralıyoruz.
Hasta yatağına düşüyor, hastanede bir oda kiralıyoruz.

Bunlara alışkınız; cansız ve somut olan her şeyi kapitalist dünyada deliler gibi kiralıyoruz.

Ama canlı ve soyut olan şeylere kiralamak olarak bakmıyoruz, sanki kirlenirmiş gibi…
Yaşadığımız duygular sahteymiş gibi…

Hâlbuki her gün herkes emeklerini, zamanını ya da tecrübelerini başkalarına kiralıyor.

İşe giriyor, kas ya da beyin gücümüzü kiralıyoruz.
Dünya evine giriyor, boşanana ya da ölene kadar yaşatacaklarımızı ve hissedeceklerimizi kiralıyoruz.
Bazen bir dosttan bize birkaç saatini kiralamasını istiyoruz, bazen ise günlerini…

Bazı kiralamalardan para kazanıyor, bazılarına ise para harcıyoruz.
Bazı kiralamalardan zaman kazanıyor, bazılarında ömrümüzü harcıyoruz.

Hormonlarımız boşalsın diye telefonla bir partner kiralıyor ya da eğlendiğimiz mekânda hoşumuza giden partneri seçiyoruz.
Kimin yönelimi nasılsa, o yönden kiralık bakıyor etrafa.
Günün sonunda her iki taraf da memnunsa, ne âlâ!

Değilse, kiralanmış deneyimin bize kattıklarını cebimize koyuyor ve yola devam ediyoruz.

Deneyimi kiralıyoruz ama tecrübeler bizim oluyor!

Bazı deneyimler tecrübe kazandırıyor, bazıları ise anı…
Ama en sevilen kiralık deneyimler, ilmek ilmek işleyip kazandığımız bağlar oluyor.

Bir anının içinde tecrübe olmayabilir, ama bir tecrübenin içinde “anı” her zaman vardır.
Bağlar ise yıllanmış tecrübeler ve dolup taşmış anılarla yaratılır.

Ben kiralık deneyimlerde bunu istiyorum.
Bazen bir anı, bazen bir tecrübe, bazen ise demir zincirlerle işlenmiş bağlarım olsun istiyorum.

Çünkü kiraladığım bedenimden ayrıldığımda etrafımda bir iz kalsın, gözlerim kapansın, dudaklarıma bir tebessüm yayılsın.

Zamanım yettiğince, tadayım tüm deneyimleri olabildiğince lezizce…

Çünkü ben yaşadığımı böyle hissediyorum…

Bazen çok canlı hissetmek için bir uçaktan atlıyor ve özgürce düşüyoruz, ta ki kiraladığımız paraşüt takımını açana kadar 🙂
Bazen ise sahilde bir şezlong kiralayıp,
masmavi denizin,
sıcacık kumların
ve o muazzam güneşin tadını çıkarıyoruz. Güneş etkisini yitirince kiralık odamıza geçip, kiralık yatağımızda yeni bir günün deneyimlerine hazırlanıyoruz.

Hani bazı insanlar yapar ya,

Ölmeden önce yapılacaklar listesi…

İşte, belki de hazırlamaya başlamalısın o listeni…

Belki hiçbirini yapamayacak, belki de hepsini tamamlayacaksın…

Ama o listeyi hazırlamak bile kendini daha iyi tanımanı ve anlamanı sağlayacak.

Kiralık bedeninde, yaşam kaliteni zirveye taşımak için o listeyi hazırlamaya başla! Belki bir sokak çalgıcısına eşlik edip dans edeceksin, belki bir gökyüzü dolusu yıldızın altında evrenle felsefi bir sohbete dalacaksın. Ya da sadece bir dondurma kiralayıp, eriyene kadar anın tadını çıkaracaksın.

Hayat, koca bir kiralık pazar yeri: Her deneyim bir tezgâh, her an bir tat.

Filozoflar “Deneyim nedir?” diye soradursun, sen yaşayarak cevabı bul.

Çünkü kiralık da olsa bu dünya, sahne senin!

O yüzden, atıl sahneye, oyna rollerini, kahkahalarla, gözyaşlarıyla, çılgınlıklarla dolu bir oyun sergile.

Ve perde kapandığında, şu neşeli gerçeği fısılda:

“Ben bu kiralık evrende, hem başrol hem seyirciydim. Vay be, ne şahane bir gösteri sergiledim!”

“Kiralık Bir Deneyim Talep Edeceğim Ama Sorularım Var!” diyorsan buradan devam et lütfen.

“Kiralık Deneyimlere Bakış Açısı” için 2 yorum

  1. İnsan ruhu, ne kadar güçlü ve derin bir okyanus olsa da, bazen yalnızlıkla kıyıya vurur. Bir başka ruhun dokunuşunu bekler. Çünkü yalnızca diğer insanla tanışmak, bir nebze olsun gözlerine bakmak, kalbine dokunmak bir anlam taşır. Peki, ya hayatın ta içinde, zamanın ve mekânın kaybolduğu bir noktada bir bağ kurma şansın olsa? Bir bağ ki, sadece fiziksel bir buluşma değil, iki ruhun birbirine dokunması, birbirini anlaması, bir arada bir anlam yaratması…

    “Birlikte” olmanın anlamını keşfetmek, sadece birbirimizi görmek değil, aynı zamanda birbirimizi hissetmektir. Peki, ne zaman biriyle tanışırsınız, gerçekten tanımış olur musunuz? Veya ne zaman bir anı paylaşırsınız, o an sadece bir hatıra mı olur, yoksa bir duvarın açılmasına sebep olan bir kapı mı? Kendilik cesaretini kazandıran bir dokunuş ile kulaç atamayacağın bir okyanus mümkün olur muydu? Yahut kulaç atana kadar bir okyanusta olup olmadığını anlayabilir miydin? Bazen böyledir; aradığın bir cevaptan çok sana hacimler açacak harekete geçebilme gücüdür.

    İçinde var olmanın ve varlığını hissetmenin ne demek olduğunu bir kez daha sor bana… Çünkü burada, “Kiralık Deneyimler”de, bir şeyleri yalnızca yapmak değil, yaşamak vardır. Her adım, bir yolculuğun başlangıcıdır. Ama bu yolculuk, bildik yolların ötesindedir. Burası, tanımadığın bir yabancı ile, daha önce hiç görmediğin bir manzaranın tam ortasında kendini aradığın, zaman zaman bulduğun, kendinden kaçtığın yerdir. Burası, aslında en başta kendini kaybetmenin, sonra yeniden bulmanın başlangıcıdır. Her şey kiralıktır; çünkü sahip olmayı değil ait olmayı, bir anlığına değil andan ibaret kalmayı keşfedeceksin.
    Ana karakter, bir figür değil, bir aynadır. O, her ruhun içine, yansıması olmayan bir ışık gibi düşer. Kimi zaman bu ışık, bir başkasının gözlerinde kaybolur. Kim bilir, belki senin kaybolduğun o denizde ya da bir kelimenin içinde yeniden bulduğun kimdir? Ana karakter, senin tüm hayallerini, tüm korkularını, tutkularını birer yankı gibi kabul eder. O, seninle birleştiğinde, dünyan ona göre şekillenir. Ama burada, her şeyin başlangıcı, bazen sadece bir yabancı ile buluşmaktır.

    Bazen, tanımadığın bir yabancı ile bir şeyi yapmak, seni en derin halinle buluşturur. Bir yüz, bir isim, bir bakış, sanki bir maskenin ardında gizlenmiş bir başka insan gibi, kendini yeniden şekillendirir. Yabancı, aslında kendini keşfetmenin en rahat alanıdır; çünkü o, seni beklemeden, hiçbir beklentiye yer bırakmadan sadece var olur. O an, içinde kaybolduğun kişi değil, o kişiye dönüşmek istersin. Ana karakterin yanında, kendini bir başka kimlikte bulmak, sanki eski bir benliğinle vedalaşmak gibidir. O yabancı, senin kaybolmuş yönlerinin gözlerine yansıdığı, hiç tanımadığın bir halinle buluştuğun aynadır. İster suskun, ister gülümseyen, ister cesur, ister korkak; o kişi, istediğin her kim olabilirsin. Bir başka insanla kurduğun bu bağda, hem sen kendini bulur hem de kimliğinden özgürleşirsin. Kimi zaman, bambaşka biri gibi davranmak, aslında gerçek benliğine bir adım daha yaklaşmandır.

    Bunu sadece bir deneyim olarak görmek, yanlış olur; çünkü bu, bir kurtuluş anıdır. Bir yabancı, sana kendi hikayenin en özgür versiyonunu sunar. Tanımadığın bir insanla, sanki her şeyin yeniden başlayacağına dair bir inanç duyar, tüm o yılların yorgunluğundan sıyrılıp, hayatı ilk kez keşfedercesine bir özgürlük duygusuna kapılırsın. Ve o yabancı, belki de en derin duygularını anlayan, belki de bir anlığına seninle olan biri haline gelir. Kendi içindeki kaybolmuş cesareti, sadece ona gösterebilirken artık biliyorsundur; bu bir satın alma değil bağ kurmadır.
    Artık yolu bildiğin, yolculuklar edinmeyi öğrendiğin, kendin olabileceğin yerdesin. Kusurlar, kusursuzdur. Korkular en büyük korkaklıktır. Her kavram kendi içinde tezatıyla tezahür olandır. Bazen yansıyan yalnızca sensindir ve aynalar hiçbir şey borçlu değildir sana. Gizi görebilmek için önce arınmak gerekir, bilmek içinse bilmeyi bilmek. En sevdiğin halinle, bağ kurmaya hazır mısın?

    1. “Kimi zaman, bambaşka biri gibi davranmak, aslında gerçek benliğine bir adım daha yaklaşmandır.”

      Bu cümle yakaldı beni.

      Biriyle ilk sohbetinde, belki iş görüşmesi belki bir flört, düşün kendini nasıl tanıtıyorsun. Kendince ne kadar samimisin değil mi? Ne kadar da mütevazi oldun az önce, ne kadar da sıcak cümleler kurdun? Kendince kendini bilen birisin ve nasıl da güzel aktardın karşıya bunu?

      İstersen benden nefret et söyleyeceklerim yüzünden ama umrumda değil. Neredeyse hiç kimse karşılıksız olmayan anlarda kendisini kendisi gibi anlatmıyor. Kusurlarıyla kusursuz olmaya inanmıyorum. Kusurlarıyla benzersiz olmaya inanıyorum. Bu yüzden şu anda daha önce hiç yapmadığım bir şey yaparak düşündüklerimi yazıyorum.

      Bak bu da itiraf. Benim mükemmel yanlarım yok, ben kusurlardan ibaretim ve bu halimle bile bana benzeyen yok. Hadi, cesaretin varsa seni de görelim.

      Yine bu yüzden, karşılığı olmayacak anlarda ben kendimi tanımak istiyorum. Göreyim bakalım benim içimdeki şeytan kaç dilden anlıyor?

Demir için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Scroll to Top