Bir adamın isyanı!

Önce umursamayı bırak. Yazdıkların, sen özgürce yazabildiğin kadar anlamlıdır. “Şu cümlemden Ayşe şöyle anlar, kamil böyle düşünür. Merve incinir, Osman kahrolur.” diye düşünürsen kalemin sana küsmeye başlar. Ya da bu yazının altına, üstüne alınanlar şöyle şeyler yazar diye şimdiden sonucu düşünürsen bu yazı burada tıkanır.

Siktir et herkesi ve her şeyi.

Burası senin dünyan, boşalt olabildiğince içini…

Bu satırlar Quo’nun içinden dökülüyordu.  Olayları anlamanız için biraz başa dönmem gerekiyor. 

Hepimizin içinde bazı kişilikler vardır. Çocuk yanımız, piç ya da sürtük yanımız gibi. Ben bu kişiliklere birer isim verdim. Bazı şeyleri daha iyi anlamak ve anlatabilmek adına. 

Rat: Mantıklı tarafımdı.
Quo: Keskin, sivri tarafım.
Sal: Fırlama, piç olan yanımdı.
Pue: Çocuk, masum olandı. 

Ve Ube… O içimde bulunan kaliteli orospu çocuğunun tekiydi. Ve şimdiye kadar onu zapt etmek için çok fazla çaba sarf etmiştim. 

Şimdi ise bütün çabalar boşaymış gibi… Sadece gibi. 

Rat “Belki de kendini kandırıyorsun. Olaylar gibiden çok daha fazlası gibi duruyor.” dedi. Haklı olabilirdi. 

Neden mi?

Şimdi hiçbir şey bilmeyen birine anlatır gibi anlatacağım. 

Çok gerilere gideceğim. Size tertemiz bir hayalin nasıl becerildiğinden bahsedeceğim.

İnsanlara değil ama insanlığa güvenerek bir yola çıktım. Bu yol çok fazla fedakarlık gerektiren bir yoldu. O zamanlar fedakarlık olarak görmüyor, sahip çıkmak olarak hissediyordum. (Fedakarlık vs Sahip Çıkmak yazısı) Benim için değerli olan birçok şeyi arkamda bıraktım ve bir sırt çantası, bir şişme yatak alıp bilmediğim bir şehirde bomboş bir eve girdim. Gayet güzel bir yaşantım varken bir anda kendimi yokluğun dibine salıverdim. Ve sadece canlı yayınlarımda tanıştığım insanlarla yavaş yavaş, ilmik ilmik o evi yaşanılabilir bir hale getirdim. Şimdi bir ev hayal edin. Her eşyası tanıdığınız ve sizin için değerli olan ya da değerli olmaya başlayan birinden hediye olsun. Siz mutfakta beni bir şeyi rendelerken gördüğünüzde, gördüğünüz şey bir rendedir. Benim için Orçun’la konuştuğum minik bir an. Ya da onu yad ettiğim bir zaman. 

Daha basit anlatalım. Bir sevgiliniz var ve ondan almış olduğunuz hediyeler odanızın, evinizin köşelerinde. O hediyelere baktığımızda biz eşya görürüz, siz ise unutulmaz anılar… 

Şimdi o sevgilinizin birkaç parça olan hediyesinin sayısını arttırın. Bütün evinizdeki eşyaların hediye olduğunu toplamda 100’den fazla insanla bağ kurup ilmik ilmik bir anı cenneti oluşturduğunuzu hayal edin. Ve o evde yaşadığınızı canlandırın kafanızda… 

Son 2 yılım tamda şu an hissettiğiniz gibi geçti. Enfes, leziz bazılarınız için korkutucu gibi geldi. Farkındayım. Ve anı cennetinde yaşamak “Dönüyorsun, Dalıyorsun” diye adlandırdığım bir uyuşturucuya dönüverdi. Her eşyaya bakıp anısını yad etmek, hediye göndermiş kişiler ile olan anılarımı tekrar ve tekrar canlandırmak beni geçmişte yaşamaya mahkum etti. Bunun en büyük sebebi, hediye göndermiş bir çok kişinin artık o eski tanıdığım kişiler olmayışlarıydı. 

“Ahh sende artık tanıdığım Halil değilsin.” sesleri geldi. Kes sesini, burası benim çöplüğüm. 

Hey hey hey, hani düşünmeyecektik kimin nasıl düşüneceğini. Tekrar ediyorum, siktir et hepsini. Tamam Quo.

Anı cenneti olan ev Anı cehennemi olmaya başladı. Çünkü yüzlerce insan, yüzlerce söz verdi ve enfes bir şekilde maskelerinin arkasına gizlenip hareket etti. İstediklerini alamayacaklarını anladıklarında da çekip gitti. Bir tarafım bunun olacağını bilse de, Pue olan yanım onlara o kadar inanmak istedi ki. Ve Rat “Bugüne kadar tanıdığın insanlar bir yana bu insanlar bir yana. Eğer başaracaklarsa, bunlar başaracak” dedi. Mantıklı yanım, en zeki tarafım bile bunu söyleyebildi. Tebrik etmeli hepsini. 

Quo: Hayır tebrik etme, siktir et hepsini. 

Rat: Bu kadar siktir kelimesini, Quo mu  söylüyor yoksa Ube’mi geliyor.

Bilmiyorum… Korkuyorum!

Rat: “Korktuğunu burada mı yazıyorsun salak. İnsanlar oynadığını düşünecektir. ” 

Siktir edelim hepsini. Ben söyledim şimdi. 

Devam edelim kaldığımız yerden. Şimdi sevgiliniz ile yaşadığınız ve her köşesinin muazzam anılarla kaplı olan evinizdesiniz ve artık sevgiliniz hayatınızda yok. Sizi kandırmış ya da siz öyle inanmak için yeterince veriye sahipsiniz. O evde yaşamak size ne hissettirir? 

İşte bu sebepten ötürü, zamanında “Dönüyorsun, Dalıyorsun” olarak başlayan uyuşturucum şu anlarda “Dalıyorsun, Boğuluyorsun” evresine geçmiş durumda. Yüksek dozdan gebermemek için çözümler üretmeliyim. Aksi halde altın vuruş yakın gibi duruyor. 

Rat: Tabiki de altın vuruş yapmayacaksın. Seni bugüne kadar birçok durumdan kurtardım. Sonuçları ne olursa ne olsun bu durumdan da kurtaracağım. Evet bu sefer çok daha büyük kayıplar yaşayacağız ama benliğimizi kaybetmektense bu kayıpları göze almak zorundayız. 

Quo: Pue, kes sesini…

İç savaşım çok büyük. Ube için büyük bir fırsat doğuyor. Rat, al eline kontrolü. 

İşler boka sardığında “Raaat” ne güzel dünya amk. Bana bile küfür ettiriyorsunuz. Sen anlatmaya devam et,  ben halledeceğim.

Yaşadığım evin becerilmiş kompozisyonunu düzeltebilmek için hediyelerin yerlerini değiştirmeli, diğer odalara göndermeli ve ruhuma iyi gelecek şekilde revize etmeliyim. Kimin ne düşüneceğini düşünmeksizin bunu yapmak bunca şeyden sonra hakkım değil mi? 

-Hak arama amk! Yap…

Bunu kim söyledi şimdi?

-Savaşta çığlıklar birbirine karışır, sen sadece yap…

İnsanlara değil ama insanlığa güvenerek çıktığım bir yolda, “Kirleteceksen asla dokunma” sözünü alarak aldım tüm hediyeleri. 

“Ama ben kirletmedim ki” diye üstüne alınan salaklar, bu yazı siz üstünüze alının diye yazılmıyor. Bir adamın isyanını barındırıyor. 

Dokunuş yaparken (hediye gönderirken) o kadar hassas davrandılar ki. Hediye demeye dilim varmadı. Ruhuma dokundular diye dokunuş dedim. Bugün baktığımda anı cehenneminde anlamsız bir çok hediye duruyor. Bazıları hala anlamlı. Anlamlı olanlarda bir gün anlamını yitirecektir düşüncesine daha yatkınım. 

“Bok yatkınsın, çok net bir şekilde buna inanıyorsun. İçini boşaltacaksan sert yaz. Bir de seni düzeltmekle uğraşmak istemiyorum.” dedi Rat. 

Yine haklıydı amk.

Galiba insanlığa güvenim kalmadı. Özür dilerim, galiba kelimesi cümlede olmamalıydı, düzeltiyorum. İnsanlığa olan güvenimi becerip attılar. 

-Daha net ifade et!

İnsanlığa olan inancımı sikip attılar. 

-Good boy…

 -Bu iyi bir şey. Geçmişini unutabilmek için, umudunu yitirmelisin.

Evet, evet. Altın vuruştan kaçabilmek için iyi bir şey. Ama geçenlerde ne hissettim, ne düşündüm. Ne oldu biliyor musun? 

“Her şeyimi alın, umutlarımı bana geri verin.” dedim üstüne gözlerimde ıslandı. Galiba umudumu kaybettiğimi kabulleniyorum. 

-Evet ve yeni umutlar oluşturacaksın. 

Şimdi istemiyorum çünkü insanlardan tiksiniyorum. Sosyal medyada, haberlerde, orada burada şurada her yerde sapık, cahil, şiddet yanlısı vs insanlar var. Nefretle becermek istiyorum. Sahi bir insan bir insanı nefret duygusu beslediği için becerebilir mi? Gerçekten seks yapabilir mi? 

-Evet yapabilir. Hatta ustaca gizlenir. Gösterdiği şiddetti zevkmiş gibi tattırır. 

Evet bundan bahsediyorum. İnsanlar o kadar salak ki, o kadar aptal ki. Birini nefretle becersen, “yok ondan hoşlanmıştır o” diye düşünürler. Bunu düşünenleri de nefretle becersen “ahhh çok harika beceriyorsun” derler. 

Nefretle ..ikiyorsun, insanlar yine de inanmak istediklerine inanıyorlar.

-Bu cümlelerinden sonra bir kadınla beraber olursan aklı karışacaktır. Ya da geçmişte beraber oldukların bu yazıyı okursa. 

Onları da siktir et! Özgürce yazamıyorsam hiçbir şeyin ve hiç kimsenin anlamı yok. Beni anlamıyorlarsa bu yazıyı okumalarının da anlamı yok zaten. Ki zaten bugüne kadar anlayanların da ne kadar anladığını gördük. 

“Ama ben hep anladım.” diyecekler içlerinden.

Kessin seslerini salaklar! Üzerine alınmamaları gerektiğini kaç defa söyleyeceğim.

-Bunca yıllık hayatında aynı şeyi kaç defa söyledin insanlara? Hala eğitilebileceklerine inanıyorsan en büyük salak sensin!

-Unutma, evrensel doğrular, duyguların olmadığı yerde çalışır. 

Evet ne geliyorsa başımıza unutmaktan geliyor. Bende bunu kafama sokmalıyım. 

-Bu yazının altına hafızasının çok iyi olduğunu düşünenlerde yazabilir. Ya da bazı cümlelerin bazılarının yorumunda dönüp dalmalara sebebiyet verebilir. 

Umarım öyle bir salaklık yapmazlar, Rat! Hem hepsini siktir etmedik mi? 

-Güzel, unutmadın şimdi. Peki son bir soru! Nefretle becerme konusu, bugüne kadar senden duymadığım bir konu. Ve bunu sorgulamak ya da bu duygunun içinden geliyor oluşu Ube’nin gelişine kanıt olmuyor mu? 

Evet bunun farkındayım, öyle görünüyor olabilir ama bir ihtimal daha var. 

-Nedir? 

Hoş geldin Sal… 

-Ouv, bunu sevdim çünkü okuyan insanların %99’u anlamayacaktır. Ya da anladığını sanacaktır. 

Ve sandıkları, en büyük yanılgıları olacaktır. 

“Bir adamın isyanı!” için 6 yorum

  1. Hoşgeldin sevgilim. Hayda! Şimdiden söyleyeyim şu piçi kızdırınca Rat ile birlikte Ube’yi dinginleştiriyor olabilirler. 🙂

  2. Umarım o ihtimal Sal’ın gelişine işarettir. Çünkü sırf kendini tatmin etmek için dokunuş yapmaya kalkan insanların ve bunun gibilerinin üstesinden ancak Sal gelebilir. Onu seviyorum ve onu bekliyorum…

  3. Kelimleri nefretle becerip,cumleler oluşturan bu halini seviyorum. Ama bütün nefretine rağmen, Pue hala kendini hissettiriyor malesef, tam olarak gitmesi lazım sanki diyor ve Quo “Sana mi soracagim lan sikik, isime karisma ve siktir git buradan” demeden önce-ki umarim hala dememistir- gidiyorum.

  4. Rat’a büyük görev düşüyor. Ube onun tarafından eğitilip bastırılmalı. Ube gelirse, Poe ölür! Poe ölürse, başkalarında güvenemediğin ama kendi içinde bulundurduğun insanlığı kurban etmiş olursun.. Rat görevini yerine getirip tekrar umutları yeşertirken sen bir süre Sal ile takılmalısın..

  5. Deniz Kalaycı

    Id, ego,superego😒😏😔
    Id: Amannn sen de kendini bir bok sanıyorsun ben uzulecegime sen üzül banane senin hayallerinden. 😒
    Ego:Bu yazıyı ne anladigimi ne de anlamadığımı söylenemeyeyim. Yoksa salak durumuna düşerim. Ben harikayim 😏
    Superego: Offf yaaa nasıl üzüldüm her kemesi içime oturdu vicdanın sizladi. Beni de yanlış anlatımı acaba. Yazıyı yazarken ben de geldim mi aklına kirdimmi acaba farkında olmadan.😔
    Bu yorumu buraya bırakıyorum. Anlamayı da sana birakiyorum😉

  6. Muhammed furkan Koç

    Yatağın üstünde ki yorgan düşmek üzere yere ve bir köşesi 45derecelik bir açıyla yorganın üstüne katlanmış. Katlamalıyım. Hayır dağıtacağım madem öyle kalsın. Sanki birilerimi gelicek ne zahmete gireceğim. Eğer birisi görürse kötü olduğumu hissetsin bunu avantaja çevireyim. Başarılıyım hissinin o küçücük dalgası içimde ki denizi etkileyecekse katlamalıyım. Peki tamam etkilemiyecek, ya başarısızlık hissi? Başarısızlık çamuru kirletebilecek mi o denizi. Tabi ki hayır benim başarızılığım başkalarının insanlığı ile ne alakası var. O zaman söyliyim haberin olsun deniz çoktan bulanıklaştı. Kuşkuya yer kalmayan beyinde normaldir sinir boşalması da dası var bir de. Kes sesini demedimi sana hayır bana alınma dedi. Yazmanın özgürlüğünden bahsetti. O zaman şunu söyleyebilirim değil mi? Ahh seni o kadar iyi anlıyorum ki halil. Bu söylediğim görünen kısmı bir de bunun görünmeyen tarafı var buzdağı gibi. Resmen üzüldüm inanır mısın? Yer mi? Yemez. Çünkü seni o kadar iyi anlıyorum ama ne anladığıma dair en ufak bir fikrim yok. Şu zamanını anlayabiliyorum bu yazıyı yazdığın zamanı da anlayabiliyorum. Bir saniye sonrasını anlayamıyorum. Yazarken sildiğin kelimeleri anlamıyorum. Yalan olmasın sözüm de yalan karıştırmayayım. Doğrusu neymiş hiç bir şey anlamıyorum. Bir an gözün kararsa kime boşaltacaksın nefretini anlamıyorum. Neden gizemli adam mısın sen abi? Ben neden anlamıyorum seni? Hani en büyük açlığın samimiyetti. Getirttiler o kıvama diyeceksin değil mi? Okurken dedin mi yoksa. Demedin tabi ki tutunduğun sağlam direkleri kırmaya çalışan bir düşman gemisi gibiyim 😂 ama bayrak olarak senin flamanı takıyorum. İç sesin değilim içini anlayacak birisi hiç değilim. Hiç bir zaman kalkışmayacağım bir yolda, ne büyük konuştum yine. Hiç bir zaman çıkmayacağım yolda yok cümleyi tamamlayamıyorum. Asla, olmaz kesinlikle, ya nasıl bu kadar eminsin. Büyük olasılıkla kalkışmayacağım bir yolda kimsenin söyledikleri umrumda olmadan geçirdiğim bir hayatta, bir kişi zekası kullanışı ve pratikliği açısından bunu seçmiş diyelim. Nasıl anlayabilirim ki? Sen olmasan başkası olacakmıydı abi? Sordun mu soruyu kendine? İhtimaller ahh. Belirli bir noktamız benzedi diye ikimiz de aynı bokun içinde olamayız. İyisi mi ya benim gibi katili olursun duygularının abi diriltmek için senelerce içine kapanırsın Ya da öncü birlik olup en büyük hasarı sen almana rağmen sancağını rakibin cehaley kalesine yerleştirirsin. Unuttum kenara koydum ve es geçtim kendi hayatımın koşulları için. Ne anladım ne anlamamazlık ettim konuşmalarını bazen gizli dinledim seni bazen gizlemedim kendimi. Başa gitme sanşın yok veya artık baştan alınamaz. Ölümden beter hayatta yaşamak hala güzel mi? Çünkü emin ol tekrar ölünemez. Hırsın gururun. Seni ileri atan veya ileri adım attıran şeyler mi? Peki bir eksiklik, bir eksiklik var. Ben doğru yoldayım. Ya eminim kardeşim ben doğru yoldayım. Yıllarımı verdim. Ne yılı be yedi ömür gömdüm içine doğru olanı ben yapıyorum bunu tartışmaya dahi açmam der misin bazılarını belki ama tamamını hayır. Demeli misin? Şimdi değil. banane canım senin kararlarından. İstediğini dersin istemediğini demezsin. Acaba öyle mi istemediklerinide mi söylemelisin? Bence öyle. Yazık. Çok yazık. Demeliydim sanırım burada. Bugün değil bugün o gün değil ki diyim her zaman en büyük düşman en yakınındakidir. Ben en yakınına bile girmeye gerek duymadan bu karmaşayı hissedebiliyorum. Girsem demek ki bir gün tekmeyi atan veya diğer tekmelerde imzası olan adı olan ben olucaktım. Neden hep tekil konuştum. Lanet olsun özgürdük unuttum. Olacaktık. Olacağız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Scroll to Top